22 Ekim 2015 Perşembe

İçim boz-kır

Son Ankara gezisiydi, odtü eymir gölünde gezerken böyle bir fotoğraf çekmişim. Ne bileyim şimdi bakınca farklı adlandıracağımı. Şimdi içim bu kare gibi. Geniş bir bozkırda ufak bir yeşillik misali. Sonu daha fazla yeşilliklere çıkacak bi sola dönüş bizle olsun. Bozkır da geçer. Ama bu fotoğraf kalır. Baktıkça anlam yüklemeye devam edeceğim.

Belki sizde bakınca farklı anlamlar yüklersiniz. Ben pek açmak istemedim. Size İyi seyirler. :)

24 Eylül 2015 Perşembe

Kurban Timi Özellikleri

Kurban geldi çattı. Yolculuklar, alışverişler, danalar, inekler bu ayın gözdesi oldu. Bunlar için hazırlıklar yapıldı.

Bizde kurbanı dedem alır. Babam ve amcamlarla beraber girilir kurbana. Ailede kurban kesmeme yahut kesememe gibi bir durum olmaz. Nerede olursak olalım onun için mutlaka bütçe ayrılır. Nerede olursak olalım diyorum, ama memlekette ailenle olan bayramın tadı çok daha başka tabii ki . Ayrı bayramlar da yaşadık farklı memleketlerde ,ama dediğim gibi Oğuzlar'da akrabalarla daha tatlı oluyor. Belki de kesimi izleyebilmem güzel geliyor. Kurban bayramını birebir yaşıyorum. Bizim binanın önünde kesim olur; babam , iki amcam ve dedem bu işin kurdu olmuş durumdalar. Onlar bizim yıkıcı, parçalayıcı kurban timimiz. Elleri çabuktur ve tamamen dine uygun kesim yaparlar. Öğleye kalmadan her işi bitirirler hatta diğer akrabalara da yardıma giderler. Bu arada bir dipnot vermeliyim. Evin önünde kurban kesebiliyoruz . Memleket kalabalık olmayınca ve herkes de işin adabını ve temizliğini bilince hiç bir sıkıntı olmuyor.

Bayramın gücünü, birleştiriciliğini hissettiriyor kurban bana.

Bayramın gücü, babanın yine hayal gücüyle birleşti. Çorum' dan Oğuzlar 'a "arkamızda bir şeyle " geldik.
Kardelen telefonda kuzene öyle dedi yanı.  "Arkamızda bir sey " :)
O şey kurbanın değişik kısımlarını asmak için zaar . Öylece geldik.
Yol hikayeleri bitmez.
Artık bende uyuyayım.
İzlemem için erken kalkmam gerekecek bir bayram var önümde.
Yıkıcı tim uykuda.
Timin elini de öpmeli namaz çıkışı.
Paylaşırım yine kurbana dair bir şeyler.
Resimlerle başbaşa bırakayım sizi.


19 Eylül 2015 Cumartesi

Bayram Temizliği Nelere Kadir ?

Bayram temizliğinin bana verdiği yetkiye dayanarak, annanemin evinin çatısına istila ettim. Herkes evde başka temizliklerin derdine düşmüşken , ben tavanda tozlanmış, örümcek ağlarıyla etrafı sarılmış eşyalarla ilgilenmeyi seçtim. Biraz keyfiii bir iş oldu ama ben çok memnun oldum.

İnsan çok garip hislere kapılabiliyor. Yıllar önce vefat eden dedemin anılarıyla dolu bir ev, evin varlığı bile dedem. Kendi elleriyle yaptığı evinde ,özel eşyaları çatıda kalmış; resmi, silahi, eliyle yaptığı keklik kafesi, işçi karnesi , tahta sandıkları, çitler, testiler, kendi eliyle yaptığı oturakları, her şey toz olmuş durumda. Annanem çatıya çıkamayınca ilgilenemiyor haliyle. Ona indirdim aile resimlerini, sildi çerçeveyi,  gençliğine baktı. Gençliği aynı annem, annem sandım doğal olarak.Ben anneme gösterirken, annem ; resimdekinin annanem olduğunu söyledi. Oysa o fotoğrafı çektiklerinde annem Dünya' da bile değilmiş. Siyah beyaz. Çatı gibi toza bürünmüş. Eskiler, bir hoş. Alabildiğimi aldım, daha aklımda testiler var, onlarda bir dahaki bayram temizliğine kalsın ben elimdeki eserleri değerlendireyim. Bir kaçını boyayayım. Bir kaçına dokunmayayım. Öyle hoş, öyle güzel.

Anılar güzel, evin tozlu ve örümcek ağlı çatısında gezerken dedemi aklıma getirmemek elde değildi. Gözlerim doldu ara ara. Ölüm ne garip şey. Küçüktüm, öldüğünde. Babamın babası olan dedem bana göstermişti; bembeyazdı, yüzü olduğundan daha güzeldi. Pamuk gibi derler ya öyle. Küçüktüm işte. Öyle de kaldı aklımda. Ölüm garip işte. Ne çok ağlamıştım ve hala yazarken gözlerim doluyor. Bilincinde olmadan bile etkisinde kalabiliyor insan.

Ölümler bırakın kendiliğinden gelsin. Kast etmeyin, fikrinizde bile öldürmeyin insanları. Acısı büyük çünkü. Küçükseniz bile kalıyor içeride. Çok vakit bile geçirememiştim onunla. Batman'a fasulyesini yeyip gazman gibi uçarak gelecekti. O zamanlar gazman meşhurdu ve dedem uçmayı, kendi yaptığı uçakla uçmayı çok isterdi.  Şimdi dedemin kendi eliyle yaptığı mezar taşı mezarında; bense onun ağaçtan düştüğü tarihi kazıdığı duvarı görmekteyim. Öyle bir huyu varmış her şeye tarih atmış. Aldığım parçalarda var bir tane. Parça annemden iki yaş küçük 72'li . Tarihi yaşatan bir dede var artık aklımda. Ne güzel de yapmış her şeye tarih atarak.

Bir bayram temizliğinden daha nice anılar çıkıyor.

Büyüklerimizin başımızdan eksik olmadığı bayramlarımız olsun. Şimdiden dileğim olsun. ..

9 Eylül 2015 Çarşamba

Terör ve Terör

 

Terörü lanetlemek (bedduali resimler, kemiğe dayanan bıçaklar, tükenen sabırlar)

 

Sokaklarda arabalı  kornalı veya yürüyerek eylem yapmak

 

Profilleri değiştirmek(siyahlı, bayraklı, sehitli,tabutlu )

Bir kaç tepki çeşidi sadece ve oldukça da eleştirdiğim tepkiler

Teröre laf ederken bu durumun kapitalist sistemin metasi haline geldigini göremiyor musunuz ?
Bu ne ? Elif ne diyor ?
Şunu diyor. Bir tepki gösterecekseniz etkisi olsun. Ucundan da olsa çözüm dayanaklı olsun. Bir düşünün!
Tamam öfkeliyiz. Olanlar dayanılmaz bir hal alıyor. Bu ülke sürekli kan kaybediyor. Dirayetliyiz. Güçlüyüz.  Yedi düvele meydan okuduk naraları atıyoruz. Hep sözde. Kusura bakmayın da geri kalan yaptıklarınızda ,gösterişte.
Yazık günah zaten bu sosyal medyaları kullanarak kapitalist sistemin zenginlerine hizmet ediyoruz.(kullanarak en büyük hatamizi yapıyoruz zaten ) Profiller her güncellenişte ben tıkır tıkır para sesleri duyuyorum. Bir de aynı günde milyonlarca hesap değişim yapiyor bu terör mevzuları olunca. Düşünsenize bir günde değişen profilleri.

Yetmiyor bi şey yaptık sanıp araçlarınızla (ki o araçların çoğu terör örgütlerine destek veren şirketlere aittir.) sokaklara iniyorsunuz. Düğün havasında konvoyla. Teybiniz açıkken bastığınız kornayla acıyı gerçekten hissediyor musunuz ? Cidden merak ediyorum ya da bu gövde gösterisi kime ? Ben size söyleyeyim. Kornalar patlar masraf..
Benzininiz gaziniz her ne kullanıyorsanız biter aracı da doyurmak lazım o da masraf.
Yine doldurduk cepleri oohhh..

Çok etkili olmak isteyen yahut tepkisini göstermek isteyen gerçekten bu durumların acısını hissediyorsa tek tek şehit cenazelerinde bulunsun,ailelere destek olsun yahut madem Türklüğü kanıtlamak istiyorsunuz kalkıp Doğu' ya istila edelim. Yerleşelim mesela. Bizim, vermeyiz dediğiniz topraklara gitmeye korkuyorsunuz. İste siz korkanlar, farkında olmadan teslim ettiniz bu toprakları.

Tabii..

Bizde ; etkisiz tepkiler olduğu müddetçe işimiz zor.

Benim demeye, kornaları sökmeye, isyanlari etmeye devam. Bakalım nereye kadar.

Ne o. Evde rahat oturuyoruz. Oturduğumuz yerden okuyoruz degil mi şu yazdıklarımı..Rahaaat rahatt ?? Ne olur sadece tepkilerimizi düşünelim?
Devamında da etkisinin olup olmadığını?

Hala dışarıdan gelen korna seslerini duyuyorum. Bir de oldukça yüksek sesli müzik. Hayat işte. Koca bi çelişki.

'Elimizden bir şey gelmiyor ' diyenleri de yaptıklarını görmesi için resme bakmalarını rica ediyorum.



7 Eylül 2015 Pazartesi

KARANLIKLAR ÜLKESİ KİŞİSİ

Sosyal ağ.
Geniş bir ağ.
Geceleri daha da ağırlaştıran gündem.
Sosyal ağ ve gündem derken; bakıyorum yazılanlara,
Üzülenler,
Acı hissedenler,
Kinlenenler
Sinirlenenler
Mevzulardan sebep birbirlerini kıranlar,
Birbirine girenler
İktidara sövenler: iktidarlar, yönü, tarafı ne olursa olsun, katildir. Canidir.
Böyle bir düzensizliğin düzeninde sakin olmak, olanlara etkisiz kalmak, susabilmek, ZOR.

Bize daha ne kadar
Sabır
Sakinlik lazım?

Karanlıklar ülkesinin bir kişisinden ✋

30 Ağustos 2015 Pazar

ZAFER BENİM DİYEBİLENİNDİR !

Atatürk' ün savaşta bulunması üzerine Baskomutanlık Meydan Muharebesi ismiyle anılan 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlanıyor mu ?

Zafer 1922 olarak anılsa da tam anlamıyla 1935'te kurtulabilmişiz. Kocatepe'den Dumlupınar' dan yollamak almış yılları. İnsanlar tam bilmiyorlar ya sadece Zafer olarak atlayıp geçiyorlar ya Dumlupınar' da okumuş biri olarak sessiz kalmamak olmaz diye düşünüyorum.
"Sancağın düşmediği yerdesin" diye karşılar Kütahya sizi. O kadar hoştur ki o yazıyı görmek. O duyguları hisseden kimsenin olumsuz bir düşüncesi yoktur, bunu bugün daha iyi anlıyorum. Kütahya' da bulunan , orada okumuş herkesin gururla sancağın düşmediği yerdesin söylemi yüceliği hissettirecek cinsten.

Yazarken hep aklım gündemde olan da biten de. Biz olamayışımızda. Biz bu zaferi beraber kazandık. 'Biz' olarak. Bunu bu toplumun her kesimi söze gelince kabul ediyor, fakat iş gerçekten "Zafer Bayramına " dönünce susan bir kesim var. Bilirsiniz ülkenin yarısı savaş halinde, oldukça huzursuz ve güvenlik sıkıntılı. Susanlar da o kesimden. Arada kalmış, kendini ve hakkını savunduğunu düşündüğü illegal yapılanmalara bel bağlayan, sonra korkudan onlardan da kaçan, yok ama yinede o zırvaların onların hakkını gözettiğini düşünen bahtı kara insanlar. Bahtını kendi karartan bir halk. Ah bel bağladığınız yapı masum olsa , tamam diyeceğiz de... Kendini azınlık olarak hissedenler ; size yine zaferler sahip çıkacak!

Daha yazılacak, anlatılacak çok şey varken susmalı bazen.

Barış söylemine bogulmadan Zafer'e bırakırsanız kendinizi ,yaşadığımız yerleri kendimize zehir etmeden kutlayabilecegimiz(!) Zafer'ler diliyorum.

(Yazıyı size yollarda yazıyorum. Büyük bir gururla söylüyorum ki : "

DUMLUPINAR'A
BAĞIMSIZLIĞIN,
ULUSAL EGEMENLİĞİN,
LAİKLİĞİN,
ÇAĞDAŞLIĞIN,
CUMHURİYETİN
TOHUMLARININ ATILDIĞI,
SANCAĞIN DÜŞMEDİĞİ YER'e gidiyorum. )

27 Ağustos 2015 Perşembe

BİBER İLE MATKAP 2

Biber salçası yapım işleri resmen iki gün sürdü. Bende nasıl şaşkınsam yazmaya doyamadım. Oysa bunu hayatının her yazı görmüş insanlar var. Bakınız Antepliler. Neden buna değiniyorum ? Çünkü yorumlar aldım. İkinci günümüzün fotoğrafını attım. Matkaba oldukça şaşırdı yavru. Meğerse Akdeniz' de bu iş için özel makinalar varmış, 15 dakikada iş tamammış. Bende sanayiyi kurduk diyorum. Bizim ki sazda sinekmiş. :) yorumların ardı arkası kesilmedi. Igrenen bir arkadasta var elimde. Olsun dedim , biz afiyetle salçasını yiyecegiz. :)
Hep gırgır yapıyorum ama çok iyiydi. Başında bahsettiğim gibi; ikinci günde devam ettik ama daha hızlı ve gelişmiş vaziyetteydik.
Yer değişti.
Malzemeler artık daha çabuk yapılacak durumdaydı.
Birde kıyma makinasının bilmem neresine şişe geçirdik oohh miis.
Bu sayede hızımıza hız kattık. Artık içine kaya tuzunu atıp, güneşte kurumasını bekleyeceğiz. Çorum' da işimiz zor gibi ya neyse. Belki gerçekten bu salçanın yapımı için okuyan varsa güneşe bırakılınca ara ara karıştırılması gerekiyormuş. Bu son ciddi bilgimdi. Bir fotografla bizim enteplinin yorumunu pekiştirmiş olacağım. Yine babam ,yine mikemmel matkap ve kırmızı biberciklerimiz.
Ha belki olursa kendisinin bizzat salça olmuş halinide sizle paylaşırım.

26 Ağustos 2015 Çarşamba

BİBER İLE MATKAP

Paylaşmaya değer gördüğüm sadece bir günüm ve hikayesi.

Her gece yatmadan önce planlarımı yapar yatarım ve ertesi gün uygulamam lazımdır. Şayet uygulamazsam ufak çaplı bir sinir yaşarım ve etrafıma da yaşatırım. Yine bir gece yaptım planı ve yattım. Kalkış direk kahvaltıya göre olduğundan anne sesiyle uyanıyorum. İşte ekşin gün uyanışımla başlıyor. Kahvaltı halamlarda. Uykulu geçiyorum halama. Bir gün öncesinden süper babam 83 kilo kırmızı biber almış evde ortalıkta duruyor ve kahvaltıda biberlerin ne olacağı görüşülüyor. Sadece beşer kilosunu közlemek için kadınları piknigine götürdüm.  Bu işin basit kısmıymış meğer. Geri kalan onlarca kilonun başımıza bela olacağını düşünmemiştim. Onlarda sağolsunlar evde bizi bekliyorlarmış. Aslında işin sorumlusu hep babam. Yahu bu işler annelerden sorulur; bir mutfağın yazlığı, kışlığı , vs. Babamı geçelim efendim onun böyle hikayesi çok, asıl mevzu o kadar kilo kırmızı biber ne olacak ? Mükemmel sorumuz bu. Tabii ki biber salçası . Hepsinin ayrı hikayesi var be. Ülkeyi çok gezip, çok çeşit insanla tanışınca böyle oluyor. Bizimde çevremiz de hep akdeniz mutfağı hakim imiş . (Ve seyyah devreye girer :) ) Akdeniz dediysem; Hatay, Adana , Osmaniye . Acı mi acı ekşi mi ekşi uuff yazarken ağzım sulanıyor hah işte öyle bi mutfakları var. Hep hayranımdır. Yazarken düşündüm de babam haklı galiba bu işlerle ilgilenirken. Araya yemekler girince toplamak zor oluyor. Neysem piknikten sonra evde rahatlayalım dediğimiz an kalan biberler ve onların işleri var mış mış mış.
Burda baba devreye girer. Biber salçası nasıl yapılır?

MALZEMELERİMİZ

 

Bir adet çılgın baba

 

80-100 kilo arası kırmızı biber

 

Bir anne

 

Bir hala

 

Bir enişte

 

Bir kaç kuzen

 

Matkap

 

Kıyma makinesinin bilmem neresi

 

Çöp poşeti

 

Eski kırık masa

 

Hijyenik ortam

HAZIRLANIŞI

Babamız gider kıyma makinesinin bilmem neresini alır. Matkap ona bir şekilde bağlanır. Bu işin teknik kısmı. (Yazar çılgınca güler)
Birde ham maddemizin işlenmeye hazırlanması var.

Bu bi ekip işiydi. Üretimin en can alıcı kısmını evde gördüm, resmen bir sanayi idi. Hele matkap sesi. Beni benden aldı hajah. Ula dalga geçmeden anlatabilicem inşallah. Üretimin işlevi diyordum. Saglam iş bölümü ve alanda uzmanlaşma ile oldukça (ne kadar durkheimci bir kız) yorucu çalışma koşullarından geçtik.
-Yıkayıp, içini ayıranlar, ayrılan kısımların kesimi ve son bölüm ise şahane makinemize ham maddemizi atmak oluyordu. Sonra bu işlevler saatler boyu devam etti. Ne eşit bir iş vardı ne de ücret. Saatlerce çalıştık. Bir ara kapıcı abimiz geldi. Babam 2 gün önce binanın yöneticisi oldu da, bi hesap kitap işleri varmış. Onu konuşmak için gelmiş. Kapıcı abimiz ve eşi de bu konulara (salça, domtis,pattiis ) pek ilgili. Birde onlar salçayı hep domtisden yapmışlar bu da her haliyle garip gelmiş anlaşılan. Dikkatlerini çekti. Birde babamın garip yöntemleri. Bu yöntemi görmesi de komediydi. Adam biber salçası yaptığımızı biliyordu ama nasıl yaptığımızı bilmiyordu. Bu arada kapı çalınca biz bi komşular şikayete geldi diye korktuk. Malumunuz saat geç ve biz matkapla biber salçası yapıyoruz. :) tabi şikayet olmayınca rahatladık. Babam kapıcı abiye soruyor : "çok ses oluyor mu ? " diye adam diyor ki : "abi matkap gibi " bunu duyunca evde koptu kahkaya ahahahha ben hala gülüyorum.  O abimiz bilmiyordu . O da şaşkın. Bayağı bi kapı muhabbetti yaptılar. Bunu da sadece kadınlar yapmıyor hani. Kapı kapandı. Biz hala devam. Sonraaa ???
Matkap yandı. İşçiler paydos . Dayanamadı gariban. Hem bu ne demek biliyor musunuz ? Bu iş burda bitmedi demek. Yaaggnii devamı var. Bitmekle bitmiş olamazsin. Acın kalır, kırmızın kalır demek, :) :)
Tabi ki bitmedi . Her yer kırmızı kokuyor.
Her yer çekirdek.
Bir ara ayağımın altında kırmızı biber bitecek diye çok korktum. Resmen başka bir cumhuriyetti. Ne yorucuymuş bu işler. İnsan sevinmiyor da değil. Emek veriyorsun ve kendin görerek yapiyorsun. İçinde ne olduğunu biliyorsun. Biz pek hijyeniktik Fotoğraflı koyarsam görürsünüz. Çok hijyeniktik. Aşırı.  Tereddutteyim, atsam mi atmasam mi ? :) tabi insan yine içini rahatlatacak bir takım hoş düşüncelere gidiyor bu raddede. "Organik " "biz yaptık " diyebiliyorsun. Bu arada babamın da en sağlam işi oldu. Geçen yıl Manisa'da çok garip bi istatistikle biberleri heba etmişlerdi. Bu sefer oldu diye düşünüyorum. Ah matkap, işi sen yarım bıraktın. O olmasaydı daha iyiydi ya. Artık kalan iş güneşin.
Kuruyacakmış keyifli biber.
İyi yoruyor yahu ben hala yorgunluğundayım. Herkes döküldü birer birer. Babamla kaldık. Ayıklama işleri devam ediyor matkap dursa da :) bende bi yandan babama soruyorum. Nerden esti diye ? 94 ten beri Hatay'dan geliyordu, Manisa'da biber çok olunca kendimiz yapalım dedik . Dedi. Tek bu biber olsa . Anlatmam diğer becerilerini. Bu yazı biberin çünkü. Biber davasında son durum. En son mutfakta ben kaldım çünkü, temizlemeden çıkmadım. Nefret sebebi her yer çekirdek ve kırmızı biber. Her şeyi kırmızı gorucem diye çok korktum, ama neyse ki buzdolabını açtığımda  içinde rulo peçeteyi görünce geçti. Anlamsız ve amaçsız. Güldürdü. Sabah kalktığımda anneme soracağım. Bu ailede aksiyonsuz gün yok arkadaş. Anlam ve amaç aramaksızın yaşıyoruz. Her yerde her sekilde.

SONUÇ

Kadınlar hep geri planda gibi derler , aman ataerkil derler, uf derler de derler . Ben görmedim arkadaş. Kadınlarımız kendi başlarına da işlerini yapıyor erkekleriyle de yapıyor. Hepsi de güzelce oluyor. Biber ve matkap bile uyumluyken onlar da uyumlu oluggveggsinleee :)

Ve tabi ki gece yatmadan önceki planlarım, bugün yaşadıklarım değildi. :)

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Gece Etkisi

Hissetmek
Düşünmek
Yazmak
Birbirlerine öylesine bağlı geliyorlar ki bana; firari kişiliğim hissetmeden yazmıyor. Belki de yazar da samimiyetsiz gelir diye yazmak isteme tenezzülünde bulunmuyor. Düşünüyor! Düşündükçe firar ediyor. Bazen düşünmeden de ediyor. Hiç farkında olmuyor. Oluyorda düşünceye sebep olanların vesilesi oluyor. Yazar burada ne demek istiyor. Siz firar ediyor deyin. Yazdıkça , düşündükçe ve hissetikçe. En zalimi de his. İnsanın içini en çok o etkiliyor. Belki de sadece beni etkiliyor. Belki de sizide . Bilmiyorum. Kimini de çok düşünmek etkiler. Hissettiklerimi düşündükçe yazma isteği geliyor. Etrafa bakıyorum. Düşünecek şeyler çoğalıyor. Canım sıkılıyor. Sıkıyorlar. Hayır öyle her şeye tatlı canımı sıkan bir insan da değilim ki. Hep sınırlarımı zorluyorlar, olan bana oluyor. (Ya da ben öyle düşünüyorum ) Etrafa bakıyorum ya . Hah ! İste o an düşünmek benzetimlerle daha hoş oluyor. Gecenin karanlığında, sessizliğin içinde, yanıp sönen pencereler ardında, ışığa yaklaşmış bir kelebeğin uçuşunda, hiç kıpırdamadan duran ağacın siyah gölgesinde, park edilmiş her arabada, her arabanın bazısının alarmlarında, hissettiğim balkon esintisinde .
Oh diyorum sonunda yazınca geçiyor gibi oluyor. Rahatlar gibi.
Betimlemeler ! Yukarıda kalanlar. Siz okursanız şayet içinize sıkıntı verecek. Belki de vermeyecek ! Ama ben etrafa baktığımda içim sıkılıyordu. Bilin istedim. Ben yazdım rahatladım. Birgün yemyeşil bir kırda mutluluğu hissettiğim an da yazacağım, belki kıra ihtiyaç olmayacak. Yine aynı yerlere baktığımda farkli hissedeceğim. Fark olmayacak , yazarken yine rahatlayacağım.
Rahatça uyuma vaktidir. Yeni bir gün doğmak için hazırlanırken onu sıkılmış ruhumla karşılamak istemem. (Yazmış olmanın verdiği rahatlıkla: )Bende böyleyim. Ruhsal firari bir dengesizlik. Neyse. Okumayanlara iyi geceler. Okuyana da kolay gelsin. Bir yerlerde kafa bulanık bir hal alırsa  bana ulaşırsınız :)

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Hey adamım kutsal sınav ayağına geldi !

Burası Türkiye Cumhuriyeti. Burada kurumlar ve onların garip kuralları vardır. Laf aramızda bu kuralların hep kurumların işlerini yavaşladığını, aksattığını ve hatta bazen tamamen saf dışı bıraktığını düşünürüm. Bu durumlarıyla da kurumlar sadece kendilerini etkilemiyorlar , halkta büyük ölçüde payını alıyor . Şöyle ki yazının başında da belirttim. Burası Türkiye Cumhuriyeti. Nereye geleceğim?  Tabii ki o mükemmel Eğitim Kurumumuza geleceğim . Ne kadar tatlı degiller mi ? Ne güzel basamaklar atlatıyorlar. Resmen 12 yıl okutup her yıl aynı şeyleri öğretiyorlar . E her yıl unutuyoruz. Sonra 4 yıl falan okuyoruz. 4 yıllık canım. 4 işte. Hani önüne gelenin bölümden önce sorduğu soru varya o sorunun cevabı. Kutsal soru. Kaç yıllık? Oo !! tamam !! 4 aferin !!. Çok zor ya zaten kazanması. Artık üniversite okuyanında boşta kaldığı devirdeyiz. Miss gibi. 16 yıl. Bu kurum bizle gönül eğlendiriyor gibi. Oyalıyor. Zamandan çalıyor gibi. Kendisi sistemsiz ve eğitilmesi  gereken bir kurum. Bundan sadece saatler önce kpss açıklanmış dediler. Bu sınava girmedim. Direndim okuduğum süre boyunca, fakat insanları ve onların tepkilerini fark ettim. Kpss ise kutsal sınav olarak algılanıyor. E birde her önüne gelen girince millet zannediyor ki her giren devlete sırtını güvenle dayıyor(! ) sanılıyor. Başka sınav yok zannediyorlar. Bu ülke kpss ile dönüyor sanıyorlar. Ah birde alınan eğitimlerle doğru orantıda sınavlar yapılsa da tekrar oturup Türkçe Matematik çalışmak zorunda kalmasak. Kalmasak, diyorum bu kutsal sınava direnen ben, bu mahalle baskılarına dayanamayacak gibiyim. Verilen ömürler ile giden paraları yazmadım daha. Yazarız onuda bir ara !
2016 kpss , beni bekle canım kpss . Bu ülke seni çok seviyor. Her yıl gel bizi yalnız bırakma. Sensiz olmaz ! Biz seni de torpillerinle sevdik ! Görüşmek üzere!

28 Temmuz 2015 Salı

Umut

Umut

Bir ramazan günü, e niyetliyim, liseden arkadaşımında düğünü için Çorum 'dan Oğuzlar'a geldim. Annaneme misafir oldum. Nasıl tatlıdır kendisi. Bir ev arkadaşı gibi. Onunla pek kuşaklarımız çatışmıyor ya da biz güzel anlaşıyoruz. Annane anıları bol bende. Paylaşacağım sizlerle. Anılardan önce evinin önündeki bahçesinden bahsetsetmeliyim. O kadar güzel bir yeşilliği var ki bahçenin ben hep hayran. Oruç halimde yine bahçedeyim. Cezivler, dutlar, kayısılar, kirazlar iimm daha saymadıklarım. İnsan niyetliykende dalından yeme isteği artıyor meyveyi. Hem dalında yemek çok daha başka oluyor nedense. Ben bu isteğimi sürdürürken doğaya nasıl kaptırdıysam kendimi çılgınca fotoğraf çekiyorum. Kara dut , normal dut topluyorum, fakat yok hiç hoş olmuyor.
Yiyemiyorum ya.
O sıra gözüme bir kare takılıyor. Bildigim bütün dalındaki meyveler, çektiğim fotoğraflar önemsiz kaliyor.
Sanki umudun resmini görüyorum ve çekiyorum.
İçimdende diyorum ki ;Umut, oncası yere düşerken ceviz yaprağına tutunan bir dut tanesi kadarsa ?

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Ayakkabıcılar Arastası

Dünya 'nın En Dar Ticaret Sokağı ~ Çorum
Çok gezersiniz , çok şehir değiştirir ve belki yerlerle ilgili çokça bilgi edinirsiniz,mesela gurbet kavramını hiç anlamaz ve bilmezsiniz zaten çokta önemli değildir. Gelin görün ki gezdiginiz yer doğduğunuz yerde ögrendiklerinizden çoksa oraların bilgisi sizi ezer. Aman burda ki siz ben oluyorum alınan gücenen olmasin. Resme bakınız. Dünyanın en dar ticaret sokağı yer #çorum yani doğduğum fakat hiç bilmediğim desem yeri . Bilgisini Çok önce değer verdigim bir arkadaşımdan aldığım pratikte daha yeni gördüğüm bir yer. Her yerin aslında beton yığını olmadığını gösteren bir yer.